Herkese merhabalar; ben ODTÜ Psikoloji 3.sınıf, yandal olarak da Girişimcilik 1.sınıf öğrencisi olan kendi halindeki Merve Altıntaş’ım. Size 2017’de yaptığım work and travel ve 2019’da katıldığım Erasmus+ EVS projesi deneyimlerimden bahsetmek istiyorum.
Öncelikle Work and Travel ile başlıyorum
müsaadenizle. Okulda bir sene boyunca İngilizce eğitim alıp bölüme başlamama rağmen derslerde
anlamadığım yerleri ya da aklıma takılan soruları soramıyordum. Çünkü İngilizceydi. Konuşma pratiğini de
ülke içinde yapmam mümkün olmuyordu çünkü Türkçe konuşarak yeterince iletişim kurabiliyordum ve
sorunlarımı ya da soru’larımı çözüme kavuşturabiliyordum. İngilizce konuşma pratiği yapabilmek için
2017’de bir gönderici şirket ile görüşerek work and travel yolunun yolcusu oldum. �� Aile bireylerimizden
19-20 yaşlarında kız başına nasıl tek gidersin ben erkek olarak bu yaşıma rağmen gidemiyorum gibi geri
dönütler alsam da kendimi bir haziran sabahı Ohio-Cincinnati’deki iş yerimin karşısında yer alan bir
hotelde buldum; odada iki Çinli bir Türk arkadaş ile. İlk başlarda elbette ki her konuda çekincem vardı.
Sonuçta dil İngilizce ve bilmediğim bir ülke, aşina olmadığım bir kültür yapısı…
Ailemle iki günde bir telefon konuşmaları yapma, çevremdeki insanlardan nasıl gittin soruları ile vakit geçerken iş yerinde de her şey güzel başlamıştı. Gülümseyerek hareket ediyor, çok kısa konuşmalar yapıyordum çünkü hala
kendime dil konusunda güvenmiyordum. Bir şansım vardı ki çalıştığım restoranda İzel ve Salih de vardı!
Her şey güzel birimiz patates, birimiz tavuk ve birimiz yengeç pişirirken bir sabah iş yerine geldiğimizde bir kağıtla karşılaştık. Kağıt içeriği ırkçılıktı. Şöyle ki İzel, Salih ve ben hariç restorana çalışmaya gelen geçici kişiler dahil herkesin adı yazarken biz üç Türk vatandaşa dair ise sadece “bazıları” ifadesi bulunuyordu. Bu kağıdı gördüğümüz zaman üçümüzün de enerjisi düştü ve bu nasıl bir ırkçılık diye düşünmeden edemedik. Yaptığımız şey işi bırakmak ve CEO’yu görmek istemekti. Restoran süpervisor’ından saha süpervisor’ına kadar herkes gelip sorunun ne olduğunu sorsa da verdiğimiz cevap “CEO’yu görmek istiyoruz!” dan ibaretti. Restoran üçümüzün ürettiklerinden döndüğü için müdürler bile biz çalışmayınca içeride çalışmak zorunda kaldılar. Ve bir saha süpervisor’ı CEO’yu arayarak durumu izah etti.
Gelen araç ile CEO yanına gittiğimizde “Sorun nedir?” sorusu ile karşılaştık ve yaptığım şey kağıdı önüne açıp koyarak; “Bunun ırkçılık olmadığını açıkla biz de susup gidelim!” şeklinde oldu. Uzun uzun
konuşmalar yaptık o kadar Türkçe ve İngilizce olarak kişinin üzerine konuştuk ki en son Amerikalı değil
Kanadalı olduğunu savundu �� Biz de bu sayede dilimizin geliştiğini ifade etme cürretinde bulunduk kendi
aramızda. İyisiyle kötüsüyle üç buçuk ay geçirdim ve kazandığım tüm para ile gezdim �� Tüm üniversite
öğrencilerine büyük bir heves ile öneriyorum böyle bir deneyimi!
Şimdi de sıra geldi Erasmus+ Projesine 🙂
Yaklaşık 7 yıldır dahil olmadığım sivil toplum kuruluşu ya da almadığım çeşitli eğitim ve sorumluluk gerektiren projeler kalmadı gibi diyebilirim. Pek çoğunda yürütme kurulunda ya da koordinasyon ekibinde yer aldım. Yaptığım gönüllülüğü uluslararası düzeyde de yapmak en başından beri içimde var olan şiddetli bir istekti. Bu yüzden başvurmadığım proje türü yoktu diyebilirim. Özellikle de çocuklarla ilgili projelere başvuru yapıyordum çünkü kaba tabirle çocuk psikoloğu olmaktı hedefim. Bir gün projelerin güncel olarak yayımlandığı bir sitede yer alan Portekiz’deki yaklaşık 2 aylık bir projeye başvuru yaptım.
Proje genel olarak çocuklarla, yaşlılarla ve geri dönüşüm ile alakalıydı. Tabii ben bunu anca Portekiz-Portimao’ya varınca öğrendim; projenin adını havaalanında resim çekilelim diye verdikleri posterle öğrenmem gibi… Bitlis’teki gönderici tarafından arandığımda oldukça şaşırmıştım:
“Hangi proje acaba?” diye ama bunu karşı tarafa lanse etmedim. Skype görüşmesi esnasında neden uluslararası düzeydeki bir projede yer almayı istediğimi sordukları zaman verdiğim cevap; “Birçok toplum benzer sorunlara sahip, diğer ülkeler bu sorunlara nasıl bir bakış açısı ile bakıyor da onların ürettikleri çözüm yolları tutarken bizim ürettiğimiz çözüm yolları tutmuyor; bunu görmek istiyorum.” Şeklindeydi. Bana göre verdiğim bu cevap ile gönderici ekibe göre de şartlara uyuyor olmam ile seçildim ve iki ay Portimao’da çeşitli görevler aldım.
Gerek work and travel yaparak Amerika’daki hayatı görmem gerek proje sayesinde Portekiz’deki hayatı ve kültürü görmem hayata bakış açımı oldukça güncelledi ve değiştirdi diyebilirim. Sizlere naçizane bir öneride bulunacak olursam da her ikisini de yapın! Bu yaşlara bir daha dönemeyeceksiniz arkadaşlar!
Umarım gönlünüze göre olur her şey.. Sevgilerle…