Herkese merhaba ben Ali Rıza, bugün sizlere İngiltere’nin güneyinde yer alan Brighton şehrinde aldığım dil eğitiminden (Dil okulu) bahsetmek istiyorum. Umarım okuyan herkesin keyif alacağı faydalı bir yazı olur, şimdiden iyi okumalar
Yazıma İngiltere’de dil eğitimi almaya nasıl karar verdiğimden, neden Brighton’ı tercih ettiğimden, vize süreci gibi işlemlerin nasıl ilerlediğinden, konaklamamdan, aldığım eğitimden, İngiltere’de geçirdiğim hayal gibi bir yazdan geriye kalanları sizlerle paylaşarak devam edeceğim. Her şeyin başından başlayalım o halde…
Üniversite’de istediğim bölüm olan ve İngilizce eğitim veren Uluslararası İlişkiler bölümünü kazandıktan sonra İngilizce hazırlık sınıfıyla eğitimime başladım. Uluslararası İlişkiler alanında başarılı olabilmek için yabancı dilin şart olduğunu, hazırlık sınıfında aldığım dil eğitiminin devamını getirmediğim takdirde yetersiz kalacağını biliyordum. Bunun için de İngilizcemi nasıl geliştirebilirim, yurtdışında dil eğitimi nasıl alabilirim diye araştırmalar yapmaya başladım.
Araştırmalarım sonucunda da en faydalı eğitimi İngiltere’de alabileceğim sonucuna vardım. Ancak bu kararım sonrasında kendimi birçok şehir arasında seçim yapmaya çalışırken buldum. Bunun nedeni ise dil eğitimi için İngiltere’yi seçtiğinizde karşınıza birçok farklı şehir seçeneğinin çıkması.
Bu şehirler Londra, Cambridge, Oxford, Brighton gibi birbirinden güzel şehirler olunca karar vermekte bir o kadar zorlanıyorsunuz. Yani benim için bu şehirler arasında seçim yapmak oldukça zor olmuştu. Bir yanda büyük hayranı olduğum Harry Potter serisinin şehri Oxford, bir yanda İngiltere’nin başkenti Londra, bir yanda ise tatil, dil eğitimi, hareketli gece hayatı ve temiz bir İngilizce konuşulduğu için tercih edilen Brighton vardı.
Şehirler hakkında biraz araştırma yaptıktan sonra en iyi seçeneğin Brighton olduğuna karar verdim ve öyle de oldu. Brighton’da dil eğitimi almaktan oldukça keyif aldım. Üstelik kısa ve uygun tren yolculuklarıyla saydığım diğer şehirleri birçok kez gezme fırsatı yakaladığımı da eklemek isterim.
Şehir konusunda Brighton’a karar verdikten sonra sıra dil okuluna karar vermekteydi ancak şehirde birçok dil okulu olmasından dolayı ben bu kararı danışmanlık hizmeti aldığım şirkete bıraktım ve gerçekten iyi bir dil okuluna yerleştirildim. Eğer ben danışmanlık şirketi aracılığıyla gitmeyi düşünmüyorum derseniz internette yapacağınız kısa bir araştırma sonrasında şehirdeki tüm dil okullarına ulaşabilir ve sizin için en uygun dil okulunu seçebilirsiniz.
Ben dil eğitimimi Brighton’ın merkezinde bulunan The English Language Centre’da aldım. Okul oldukça iyi bir eğitim vermesinin yanında oldukça da hoş bir mimariye sahipti. Bu yüzden de Brighton’da dil eğitimi almayı düşünenlere ELC’yi tavsiye edebilirim.
Danışmanlık şirketi aracılığıyla okuluma kolayca karar verdikten sonra sıradaki aşamaya geçtim. Bu aşama pasaport çıkartma ve Birleşik Krallık vizesi almaktı. Bu aşamada da danışmanlık şirketi bana büyük kolaylık sağladı. Vize görüşmesinde gereken tüm evraklar şirket tarafından benim için hazırlanmıştı. Benim yaptığım tek şey evrakları vize merkezine teslim etmek, fotoğraf çektirmek ve vize onayını beklemek olmuştu. Benim için bu denli kolay gerçekleşen vize işlemleri aslında oldukça zahmetli, zor ve en çok önem verilmesi gereken aşamadır.
Vize evraklarınızın eksik olması ya da vize için gerekli şartları yerine getirmemeniz önceden gerçekleştirdiğiniz bazı ödemeleri geri alamamanıza, uçak biletlerinizin yanmasına ve en önemlisi İngiltere’de dil okulu hayalinizin bir hayal olarak kalmasına neden olabilir. Bu yüzden Birleşik Krallık vizesi alırken dikkat etmeniz gereken bazı noktalara değinmek istiyorum.
Birleşik Krallık vize başvuru evrakları, başvuru değerlendirme aşamasında büyük öneme sahiptir. Bu evraklardan en önemlisi banka hesap dökümleri diyebiliriz. Finansal durumunuzun kanıtlanabilmesi ve düzenli gelir kaynaklarınızın belgelenebilmesi gerekmektedir. Yani banka hesabınızda günlük masraflarınızı, seyahat masraflarınızı karşılayabileceğiniz miktarda para bulunması gerekmektedir. Bu miktar sizin İngiltere’de kalacağınız süreye göre değişiklik göstermektedir.
O yüzden net bir miktar söylemek yanlış olur. Eğer ilk defa Birleşik Krallık vizesi alacaksanız ve herhangi bir seyahat geçmişiniz yoksa bir uzman eşliğinde vize başvurusu yapmanız size büyük kolaylık sağlayacaktır.
Unutulmamalıdır ki Birleşik Krallık vizesi için hesabınızda bulunan para miktarı vizenizin onayı için tek başına yeterli olmayacaktır.
Gideceğiniz dil okulundan, konaklayacağınız yere ve gidiş-dönüş uçak biletine kadar tüm belgeleri vize evraklarınıza eklemelisiniz. Her ne kadar stresli bir aşama da olsa gerekli tüm şartları yerine getirdiğiniz takdirde herhangi bir sorunla karşılaşacağınızı düşünmüyorum. Özel bir durum söz konusu değilse tabii ki.
Örneğin ben vize merkezine bir dosya dolusu evrakı teslim edip, fotoğraf çektirip vize merkezinden ayrıldım ve kısa bir süre sonra vize onayımı aldım.
Vizeyi de aldıktan sonra önümde bir engel kalmamıştı artık İngiltere’ye, dil okuluna gidiyordum. Bavulumu hazırladım ve İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanından Gatwick Havalimanına yaklaşık 4 saat süren keyifli bir yolculuk gerçekleştirdim.
Havalimanına iner inmez danışmanlık şirketinden bir görevli beni karşıladı ve daha önceden danışmanlık şirketi ile kararlaştırdığımız eve, bir İngiliz ailenin yanına götürdü. Artık yeni evime geldiğimde etrafımda Türkçe konuşacak kimse kalmamıştı. Daha önce seyahat etmediğim bir ülkede, bilmediğim bir ailenin yanında benim yetersiz gördüğüm bir İngilizceyle tek başımaydım. Neyse ki aile ile kısa bir tanışma sohbeti gerçekleştirdikten sonra İngilizcemin aslında düşündüğümden daha iyi olduğunu, karşımdakilerle rahat bir şekilde iletişim kurabildiğimi fark ettim. Bu da kendime olan güvenimi kısa sürede tekrardan kazanmama yardımcı oldu.
Yeni evimde ev sahibim Slyvi dışında 2 kızı ve 2 oğlu vardı. 7-10 yaşlarında küçük bir kız çocuğu olan Maria dışında Slyvi’nin diğer çocuklarıyla akran sayılırdım. Bu da ilk günden arkadaş edinmemi sağlamıştı.
Yeni evim İngiliz filmlerinde de sıklıkla karşılaştığımız şirin mi şirin klasik İngiliz evlerindendi. (Size tavsiyem ilk günden evinizin kapı numarasını iyi ezberleyin çünkü bütün evler neredeyse birbirinin aynısı. Yoksa benim gibi ilk günden telefonunuzun şarjı olmadan, sadece yön duygunuza güvenerek gezmeye çıktığınızda evinizi tekrar bulamayabilir, kapı kitleme gibi bir huyları olmadığı için de kendinizi bir süreliğine başkasının evinde bulabilirsiniz.:D)
Evin konumu ise şehir merkezinden biraz daha dışarda, otobüs ile okula 15-20 dakika uzaklıktaydı. İlk günlerde bu mesafenin benim için bir eksi olacağını düşünsem de ilerleyen günlerde aslında en iyi seçenek olduğunu fark ettim. Bunun nedeni ise şehrin gürültüsünden, kalabalığından uzakta İngiliz ailelerin çoğunlukla yaşadığı bir bölgenin size kattıklarıdır.
Örneğin sabahları komşularla selamlaşıp sohbet edebilir, İngilizlerin günlük yaşantılarını gözlemleyebilir, İngiliz kültürünü daha yakından tanıma şansı elde edebilirsiniz. Şahsen ben İngilizlerin daha çok tercih ettiği marketlere, mağazalara, küçük ve yerel restoranlara, barlara giderek İngiliz kültürünü daha yakından gözlemleme şansı elde ettim.
Ben danışmanlık hizmeti almayacağım ya da bir ailenin yanında rahat edemem derseniz okulunuzun sizle aile yanı konaklama dışında sunduğu öğrenci apartları gibi seçenekleri değerlendirebilirsiniz. Bu şekilde de ister tek başınıza isterseniz de diğer öğrencilerle bir arada kalabilirsiniz. Bu tamamen sizin tercihinize kalmış ama bana soracak olursanız bir İngiliz ailenin yanında kalmak sizin için daha faydalı ve daha ucuz olacaktır.
Örneğin yanında kaldığınız aile size sabah kahvaltısı ve akşam yemeği hazırlamak zorunda. Bu yaptığınız anlaşmada yer alıyor. Yalnız İngiliz mutfağının yetersizliğinden mi desem yoksa ailenin üşengeçliğinden mi desem bilemedim ama sabahları tatsız bir mısır gevreği akşam yemeklerinde ise sürekli fish and chips ya da fırında tavuk ve brokoli gibi sebzeler yiyorduk. Neyse ki bir süre sonra mısır gevreğinin benim için yetersiz olduğundan ve zengin Türk kahvaltısından bahsetmem sonrası bana İngiliz çayı eşliğinde tost yapma nezaketini gösterdiler. Sağ olsunlar. Bu arada kaldığınız aileden memnun olmadığınız takdirde okulunuzla görüşüp evinizin değiştirilmesini talep edebiliyorsunuz.
Ben yemek sorununu bir nebze çözdükten sonra herhangi bir sorunla karşılaşmadığım için yerleştiğim evde devam ettim. Hatta kaldığım evde oldukça keyifli zaman geçirdiğimi söyleyebilirim. Bu keyifli zamanlar ufak çaplı ev partilerini ve çok daha fazlasını içeriyordu. Bu yüzden bile evde kalmanızı size şiddetle tavsiye edebilirim. Evde yaşıtlarınız da varsa gerçekten iyi zaman geçirebilirsiniz.
Evinize ya da öğrenci apartınıza yerleştikten sonra sıra okula gitmeye geliyor.
Ben geldiğim günün ertesi günü erkenden okula gittim ve yeni gelen diğer öğrencilerle birlikte önce yazılı sonra sözlü şekilde İngilizce seviye belirleme sınavına girdim. Sınav sonucuma göre de B2 seviyesinde bir sınıfa yerleştirildim. Dil okullarına her hafta yeni öğrenciler gelir ve eğitimi tamamlayan öğrenciler ülkelerine geri dönerler. Bu yüzden dil okulları sınıfları belirlerken İngilizce seviyeniz dışında hangi ülkeden geldiğinizi de göz önüne alırlar.
Örneğin dil okulu için Brighton’a birçok Türk öğrenciyle birlikte gitmeme rağmen sınıfımda benim dışımda 1 kadın 1 erkek olmak üzere 2 Türk vardı. Sınıftaki diğer öğrenciler ise Güney Kore, İtalya, Almanya, BAE gibi birçok farklı ülkelerden gelmişlerdi. Sınıf mevcudumuz ise aşağı yukarı 15 kişiydi. Dersler ise sabah 09.00-12.30 arasında gramer eğitimi, 13.30-16.00 arasında ise speaking eğitimi şeklinde devam ediyordu.
Dersler genellikle takım çalışmaları yaptırılarak, konuşma ön planda olacak şekilde ilerliyordu. Örneğin speaking sınıfında sürekli eş değiştirerek konuşmayı geliştirmeye yönelik anlat bakalım tarzı oyunlar oynuyorduk. Ders bitiminde ise kısa ev ödevleri veriliyordu. Dersler dışında ise dil okulları öğrencilerine her hafta güncellenen bir etkinlik programı sunuyor.
Örneğin hafta içleri derslerden sonra bir rehber eşliğinde şehrin önemli yerlerini gezebilir, şehir hakkında daha fazla bilgi sahibi olabilirsiniz. Ya da listede bulunan karaoke, lazer tag, spor müsabakaları gibi düzenlenen çeşitli etkinliklere katılabilirsiniz. Dersinizin olmadığı cumartesi-pazar günleri ise ise yine okulunuzdan bir rehber eşliğinde Londra, Oxford, Cambridge gibi şehir gezilerine katılabilirsiniz.
Kısaca söylemek gerekirse İngiltere’de dil okuluna gitmek hem faydalı hem de çok eğlenceli!
Okul, konaklama gibi konulardan bahsettiğimize göre sıra Brighton’dan ve Brighton’da yaşamdan bahsetmeye geldi. Brighton, İngiltere’nin güney Sussex bölgesinde Manş Denizi kıyısında bir şehir. Eskiden bir balıkçı kasabası olarak bilinen Brighton, şu anda tatil için en popüler şehirler arasında yer alıyor.
Ayrıca Brighton, University of Brighton ve University of Sussex adında iki üniversiteye sahip. Bu yönden de şehir aslında bir bakıma öğrenci şehri. Brighton’a ilk geldiğinizde sizi olabildiğince yeşillik ve sıra sıra dizilmiş müstakil İngiliz evleri karşılıyor. Şehir merkezine gittiğinizde ise sizi çeşit çeşit İngiliz pubları, eğlence mekanları, rengarenk evler, ufak ve yerel dükkanlar, upuzun bir sahil ve şehrin Brighton Pier, British Airways i360, Royal Pavilion gibi önemli simgeleri karşılıyor. Ben geldiğim ilk gün Brighton’ın benim için en iyi seçenek olduğunu anlamıştım.
Brighton’da iyi bir dil eğitimi alacağınız gibi oldukça keyifli zaman geçirebilirsiniz.
Ulaşımdan başlamak gerekirse Brighton’da ulaşım kolay olduğu kadar da keyifli. Okulunuzdan, herhangi bir marketten veya telefon uygulamasından alacağınız haftalık, aylık otobüs kartıyla sınırsız olarak otobüsleri kullanabilirsiniz. Ben evden okula 15-20 dakikada rahatlıkla gidiyordum. Hatta Brighton’da en keyif aldığım aktivitenin otobüs ile şehri gezmek olduğunu söyleyebilirim. Yağmurlu bir günde 2 katlı, kırmızı klasik İngiliz otobüslerinin üst katındaki en ön koltukta şehri seyrederek seyahat etmek gerçekten çok keyifli oluyordu.
Brighton’da bu otobüsler sayesinde şehri baştan sona gezebilirsiniz. Şehir dışı ulaşımda şehir içinde gezmek kadar uygun ve kolay.
Brighton Tren İstasyonundan alacağınız bir bilet ile örneğin Londra’ya gidebilir, aynı biletle Londra’daki ulaşım araçlarının hepsini kullanabilir hatta aynı biletle Brighton’a geri dönebilirsiniz. Ancak gün içinde son treni kaçırmamanızda fayda var yoksa benim gibi bütün bir geceyi Londra sokaklarında homeless gibi geçirebilir, ertesi gün geri dönüş için yeni bir bilet almak zorunda kalabilirsiniz. Aslında bütün bir günü Londra sokaklarında geçirmenizi de tavsiye ederim gerçekten inanılmaz bir deneyim oluyor.
Her neyse Brighton’a dönmek gerekirse Brighton’da dil okulundan geriye kalan zamanlarınızı değerlendirebileceğiniz birçok farklı aktivite mevcut. Örneğin Brighton Pier’a gidebilir roller coaster’a binebilir, birçok farklı oyunu oynayarak çocuklar gibi eğlenebilir, British Airways i360’a binebilir ve bütün şehri gökyüzünden seyredebilir, sahilde arkadaşlarınızla beraber keyifli zaman geçirebilir, denizin tadını çıkarabilir ya da bütün enerjinizi gece hayatı için saklayabilirsiniz. Ben genellikle bu saydıklarımın hepsini bir arada yaparak bazı günler hiç uyumadan tekrardan okula gidiyordum. Çünkü Brighton gibi bir şehirde özellikle geceleri katılacak harika etkinlikler oluyor.
Gidecek arkadaşlara önerim özellikle hafta sonları enerjilerini geceye saklamaları yönünde. Kısacası Brighton’da dil okuluna gitmek dilinizi geliştirmek için oldukça faydalı olmasının yanında size harika bir tatilde sunuyor.
Ben Brighton’da harika zaman geçirdim ve dil okulunun faydasını şu an daha net görebiliyorum. İngiltere’de dil okulu düşünenler varsa hem iyi bir eğitim hem de harika bir tatil için kesinlikle Brighton’ı tavsiye ediyorum!
Okuyan herkese teşekkür ederim, umarım keyif almışsınızdır. Sağlıcakla kalın