Herkese Merhaba! Sizlere 2019 yılı eylül ayında Amerika’da yaptığım stajımdan bahsetmek istiyorum. Genel olarak stajı nasıl ayarladım, Vize başvurumda neler yaşadım, nerede kaldım, stajım nasıl geçti, ne kadar harcadım gibi konulara değineceğim. Umarım ben ve benim gibi Amerika hayalleri olan herkese faydalı bir yazı olur.
STAJIMI NASIL AYARLADIM?
Kısaca kendimden bahsedecek olursam, adım Ece Gizem, 24 yaşındayım. Karadeniz Teknik Üniversitesi Eczacılık Fakültesi son sınıf öğrencisiyim.
2019 yılı bahar döneminde sosyal medyada tesadüfen bir ilan görmemle başladı her şey: “Amerika’da Staj Fırsatı.. Türk Amerikan Eczacılar Birliği Türkiye Temsilcilerini Arıyor!” Genel olarak; iyi bir İngilizce, dışa dönük ve sosyal olmak, Türkiye sınırları içerisinde herhangi bir üniversitenin eczacılık fakültesi 3,4,5. Sınıf öğrencisi olmak başlangıç şartıydı. Çevremle paylaştığımda bir taraf çok teşvik edici konuşurken, diğer taraf ve özellikle de ailem endişelenmişti.
Çünkü daha önce duyulmamış bir projeydi, kimse gitmemişti, yani eğer seçilirsem ilk temsilcileri biz olacaktık. Nasıl olacak ne olacak derken başvurmaya karar verdim. Öncelikle europass üzerinden CV hazırladım. Henüz öğrenci olduğum için iş deneyimlerimden çok kendi özelliklerimden bahsettim. Daha önce yaptığım stajlardan, erasmus programından faydalandığımdan ve temsilci olursam yapabileceklerimden vs. CV’mi gönderdikten sonra ise çok güzel bir sürpriz beni bekliyordu…
Türk Amerikan Eczacılar Birliği Başkanı Sn. Mehmet Bülend Uğur’un da yer aldığı Eskişehir Anadolu Üniversitesinde ‘Her Yönüyle Eczacılık Sempozyumu’na katılıp Başkanımızın konuşmasını dinleme fırsatım oldu. Daha önce birçok şehre ve üniversiteye gidip temsilci adaylarıyla görüşme yaptığından bahsetti. Konuşma bitiminde de görüşmelerine devam edeceğini söyleyince hemen yanına gittim.
Sohbet tadında bir görüşme yaptık. Çok olumlu ve mantıklı konuşması içimi rahatlattı. Amerika’da yapacağım bu stajın bana getirilerinden, TAEB’in amaçlarından bahsetti. Bu görüşmeden sonra bu stajı gerçekten ne kadar istediğimi daha iyi anladım.
CV değerlendirmeleri ve mülakatlar bitiminde liste açıklandı. Türk Amerikan Eczacılar Birliği KTÜ temsilcisi olmuştum. Artık önümde Amerika staj programı vardı! Başkanımız bize birkaç tarih aralığı sundu. Bir grupta toplam 14 kişi olacaktı. Temmuzun ilk haftası 1. Grup, Eylülün 2. Haftası 2. Grup ve Eylülün 3. Haftası 3. Grup. Tarihler arasından bana en uygunu 2. Gruptu. Hepimiz gecikmeden vize başvurularımızı nasıl yapacağımızı neler yapmamız gerektiğini konuşmaya başladık.
VİZE SÜRECİ VE YAŞADIKLARIM
Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye sınırları içerisinde İstanbul ve Ankara olmak üzere 2 Konsolosluğu yer alıyor ve her ikisi de randevu sistemiyle çalışıyor. Randevu alabilmek için de Başvuru formu doldurmak gerekiyor. (Başvuru adresi: https://ceac.state.gov/genniv/ ) Formu doldururken arada kaydetmekte yarar var çünkü güvenlik gerekçesiyle sistemden kaynaklı atmalar yaşanıyor.
Ayrıca da formunuzu istediğiniz zaman güncelleyebiliyorsunuz. Bu süreci tamamlamak için 160 $ (o zamanki kurla 950 ₺’ye denk geliyordu.) başvuru ücreti ödemeniz gerekiyor. Başvuru formunu eksiksiz doldurduktan sonra istediğiniz konsolosluğu seçebiliyorsunuz. Ben Konsolosluk seçimimi Ankara’dan yana kullandım çünkü bir an önce vizemi almak istiyordum ve Ankaradaki randevu tarihleri daha önceydi. 24 Haziran 2019 Pazartesi saat 10’a randevumu aldım.
Ben B1/B2 tipi turist vizesine başvurduğum için sadece 5×5 biyometrik fotoğraf, başvuru formumun çıktısı ve pasaportumun olması yeterliydi.
Ayrıca da konsolosluk binasına başvurunuzda ihtiyacınız olacak belgelerin dışında telefon, çanta, kulaklık vb. hiçbir şeyle giremiyorsunuz. Ben yalnız gittiğim için konsolosluk binasının yanında yer alan büfeye çantamı teslim ettim. İçeri belirli sayıda kişiyi alıyorlar ve oldukça sıkı güvenlik önlemleri var. Mülakat dilinizi seçiyorsunuz ve beklemeye başlıyorsunuz. Ben İngilizce seçmiştim.
Aklınızda bulunsun çoğunluk Türkçe seçtiği için İngilizcenize güveniyorsanız İngilizce seçmeniz daha az beklemenizi sağlar. Orda çeşitli yerlerden farklı sebeplerle gelen (Dil kursu, yüksek lisans gibi) insanlarla sohbet ettik. Mülakata girdim, nereye niçin gittiğimi, nerede kalacağımı, masraflarımı nasıl karşılayacağımı detaylı şekilde sordular ve nihayetinde de vizem onaylandı.
Kargoyla adresime teslim ettiler. 10 yıllık turist vizesi almış oldum.
Konsolosluk için Yanınıza Almanız Gerekenler (B1/B2 tipi turist vizesi için):
Pasaport
5×5 Biyometrik fotoğraf
Başvuru formu çıktısı
UÇAK BİLETİ VE KONAKLAMANIN AYARLANMASI
Öncelikle belirtmek isterim ki gideceğiniz herhangi bir ülkeye, vizenizi almadan uçak bileti almayın!
Ben vize almakta sorun yaşamadım ancak benden sonra başvuru yapan birkaç arkadaşım red yedi. Böyle bir durumda hem verdiğiniz başvuru ücreti iade edilmez hem de belirli bir süre bekleyip sonra tekrar başvurmanız gerekir ancak yine de başvurunuzun kabul edileceği meçhuldür. Daha da kötüsü eğer uçak bileti ve konaklamayı ayarladıysanız iadesini gerçekleştirmekte zorlanabilirsiniz.
Ben uçak biletimi temmuzun sonuna doğru almıştım. Gidiş tarihime yaklaşık 1 buçuk ay vardı. Antalya’dan New York’a Türk Hava Yolları, Aeroflot ve Air Swiss gibi birkaç uçuşu değerlendirdim. Zürich’i görmek istediğim için 20 saat aktarmalı olan Antalya-Zürich-New York Air Swiss uçuşunu tercih ettim. Gidiş-dönüş yaklaşık 3500 ₺ tuttu. Bazı bankaların kredi kartlarıyla çok daha avantajlı uçuşlar yakalayabilirsiniz.
Temelde alacağımız staj eğitimi 1 hafta sürecekti ancak kendi isteğimize bağlı olarak kalış süresini uzatabiliyorduk. Ben gruptaki arkadaşlarımla konuşup 1 hafta daha uzattım. Staj süresinde konaklamamız ve ulaşımımız Başkanımız Mehmet Bülend Uğur tarafından karşılanacaktı. Grup arkadaşlarımın bir kısmıyla anlaşıp New York Bronx’ta airbnb aracılığıyla ev tutmaya karar verdik.
Özellikle New York’ta hostellerin günlük kişi başı 40 $’dan başladığı için 6 kişinin ev tutması çok daha mantıklı geldi. Böylece 6 kişi 6 gün için yaklaşık 600 lira ödedik. Uçak biletimizi de hepimiz buna göre aldık. Zürich için de booking.com aracılığıyla uygun fiyatlı ve havalimanına yakın olan City Backpacker Biber’da bir gün konakladım.
ZÜRİCH’E YOLCULUĞUM VE AMERİKA’YA VARIŞ
10 Eylül sabahı uzun bir bekleyişten sonra Zürich’e indim. Hostel odasında oda arkadaşlarımla tanışıp muhabbet ettik. Hatta 1 Avustralyalı 1 Alman 1 Türk siyaset tartışmıştık. Hiçbiri Türk olduğuma inanmamıştı. Avrupa’da hala böyle bir algı var. Sarışın olman, İngilizcenin iyi olası onlara hala garip geliyor.
Alman arkadaşım Hannah’la beraber kısa bir şehir turu yaptık. Kartpostal, pin/rozet koleksiyonum için hediyelik eşya dükkanından bir şeyler aldım. Oradan bir Alman restoranında yemek yiyip, İsviçre’nin meşhur cheese fondue’sünü denedim. Biraz bizdeki kuymağa benziyor açıkçası. Zürich’e kadar gitmişken bence denenmeli.
Ertesi sabah uçağım erken saatteydi. Yaklaşık 9 saatlik uçuş hayatımdaki en uzun 9 saat olabilir.. Sonunda havalimanına ayak basınca daha fazla beklemem diye düşünmüştüm ama yanılmışım. Amerika’ya ilk kez geliyorsanız pasaport kontrolü için uzun bir sıra beklemeniz gerekebilir.
1 buçuk saat sonunda görevli polisle tabiri caizse muhabbet ettik. Çok sıcak kanlıydı, Amerika’da ne kadar kalacağımı, neler yapacağımı sordu ve duymayı çok istediğim o cümleyi söyledi:
“WELCOME TO THE UNITED STATES!”
TANIŞMA, NEW JERSEY’E ULAŞIM
Pasaport kontrolünden sonra daha önceden belirlediğimiz buluşma noktasına gittim. Orada beni diğer arkadaşlarım bekliyordu. Ekip tamamlanınca aracımıza atlayıp New York’tan New Jersey’e doğru yola çıktık. Yemeğimizi yerken aynı zamanda herkes tanışıp kaynaştı. Oda arkadaşlarımızı rastgele seçtik ve odalarımıza yerleştik. Bizi uzun bir hafta bekliyordu…
AMERİKA’DA SAĞLIK SİSTEMİ, ECZANELER VE ECZACILARIN ROLÜ
Amerika’da sağlık sektörü özel sigorta üzerine kurulu. Türkiye’de çoğumuz devlet tarafından sağlanan sigortadan yararlanıyoruz ancak Amerika’da insanlar bu tür imkanlar için yüklü paralar harcıyor.
Öncelikle her Amerikan vatandaşının mutlaka sigortası olmalı. Eğer sigortanız yoksa olası bir hastalık veya acil bir durumda ödeyeceğiniz meblağlar bütçenizi aşabilir. Sağlık sigortanızın size sağladığı imkanlar dahilinde istediğiniz doktora gidebilir ve tedavi olabilirsiniz.
Türkiye’de reçete edilen ilaçlar kağıt veya e-reçete formunda size teslim edilirken Amerika’da elektronik sistem mevcut. Doktorunuz ilaçlarınızı sisteme girerek hangi eczaneden alacağınızı sorar ve sizin istediğiniz eczaneye reçetenizi gönderir. Ayrıca ilaçlar hem etken madde formunda hem de müstahzar dediğimiz çeşitli firmaların özel isimli haliyle satılmaktadır.
Hangisini alacağınız sigortanızın hangisini karşılayacağına bağlı olarak değişir. Genellikle ilaç firmaları sigortalarla anlaşma yaparak kendi ilaçlarına olan talebi arttırmaktadır.
2 ülke arasındaki bence en büyük fark eczane zincirlerinin Amerika’da yasal ve çok yaygın olması. Bizim staj yaptığımız eczanenin New Jersey’de 5 şubesi vardı. Biz Trentondaki eczanede stajımızı tamamladık. İçerisinde uygulama laboratuvarı, toplantı odası, gelen hastaların karşılandığı ve reçetesiz satılabilen ilaçların bulunduğu giriş, mesul müdür odası, eczacı ve teknisyenlerin çalıştığı bir alan mevcut. Her eczanede laboratuvarın olması şart değil ancak laboratuvar varsa hazırlama ilaç yapabilirsiniz.
Bu sizin için güzel bir avantaj çünkü bazı hastalar özellikle kozmetik alanında eczacının hazırladığı ilaçları firmalarınkine tercih ediyor. Ayrıca eczanede kişiye özel tedaviler ve servisler de yapılıyor. Yaşça büyük hastaların ilaçlarını daha kolay alabilmesi için; günlük aldığı ilaçlar saatlerine göre paketlenip teslim edilmektedir.
Bazı eczaneler home delivery denilen eve servis sistemi sayesinde hastalarına kolaylık sağlamaktadır. Bu uygulama Türkiye’de yasakken Amerika’da yasaldır. CVS ve Walgreens gibi büyük eczane zincirleri bu hizmetlerin çoğunu hastalarına sağlayamamaktadır. Bu açıdan gelişmekte olan yerel eczaneleri tercih etmek daha mantıklıdır.
MEDICAL HOME PHARMACY
Medical Home Pharmacy, Mehmet Bülend Uğur’un İstanbul’dan New Jersey’e taşınmasıyla başlayan ve yıllar süren birikimlerinin bir ürünü. Bünyesinde farklı ülkelerden 10larca eczacı ve teknisyen çalışıyor. Eczaneler sadece hafta içi açık ve her gün en az bir eczacının bulunmalı çünkü yapılan işlemlerin hemen hemen hepsinde eczacı onayı gerekiyor.
Ben tam 7 gün boyunca hafta sonu dahil staj yaptım. Grup arkadaşlarımla birlikte Uygulama laboratuvarında krem hazırlayıp hava almayacak şekilde özel paketleme işlemlerini gerçekleştirdik. Laboratuvarın içerisindeki cihazları inceleyip, kullanarak bilgi sahibi olduk. Reçete giriş sistemini inceleyerek her birimiz örnek reçete girişleri yaptık.
ALIŞVERİŞ, YEMEKLER, FİYATLAR VE ULAŞIM
Bütün bu süreçte sadece staj yapmadık tabii ki.. Şimdi biraz bunlardan bahsetmek istiyorum.
Amerika gerçekten bir dünya ülkesi. Farklı ülkelerden çok fazla insan var. Özellikle Pakistan, Hindistan gibi ülkelerden ve Uzakdoğu’dan çok fazla insan Amerika’ya gelip yaşamaya ve yer edinmeye çalışıyor. New Jersey’de yer alan The Mills At Jersey Gardens alışveriş merkezine gittiğimizde de gördük ki; Hintli, Uzakdoğulu ve Güney Amerikalı çalışanlar çoğunlukta..
Süpermarketler dışında bizdeki 1 milyoncular gibi Dollar Tree adında 1 Dolarcı diyebileceğim uygun fiyatlı ürünler satan marketler de vardı. Ben şarj aleti tırnak makası vs hep ordan aldım.
Bütün alışverişlerinizde ise eyaletten eyalete hatta şehirden şehre değişen bir vergi ödenir. Daha büyük ve gelişmiş şehirlerin vergileri daha yüksektir. Yani vergilerden ötürü aynı ürünü New York’ta New Jersey’e göre daha pahalıya alırsınız. Elektronik ürünlerde ise Gümrük vergisinin artması sebebiyle Apple vb. markaların ürünlerini almak şu an için çok da mantıklı değil.
Yemekler konusundaysa hiç zorlanmadık diyebilirim. Bir günümüz tamamen Türk yemekleri yiyerek geçti. Gittiğimiz İstanbul restoran bize sponsor oldu ve hiçbir ücret almadı. Bunun dışında öğlen ve akşam yemeğinde farklı mutfaklardan yemekler denemeye çalıştık. Tayland, Meksika bunlardan sadece ikisi. Ayrıca Pakistanlı Doktorlar Derneği yemeğine konuk edildik, bizimle çok ilgilendiler ve desteklediler. Ama yemekleri inanılmaz acıydı. Özellikle bizler için acıyı azalttıklarını söylediler ama hayatımda bu kadar acı bir yemek yememiştim! Bunların dışında Panera Bread kesinlikle gidilip yemek yenmesi gereken bir yer. Değişik meyve suları ve bubble tea ise kesinlikle benim favorim değil!
Özellikle kahve ve tatlı konusunda çok yatırım yapılmış Amerika’ya, hemen hemen her işlek sokakta Dunkin Donut veya Starbucks bulmak mümkün. Sokak satıcıları da özellikle New York’ta çok fazla. McDonaldslar ise her yerde… Özellikle bir süre sonra bunları görmekten de alışveriş yapmaktan da sıkılıyorsunuz. Bir diğer denemeniz gereken yer ise Cheesecake factory. Biz yer bulamadığımız için birkaç kez kapıdan döndük, siz siz olun önceden rezervasyon yaptırın.
Apple Bee’s ise hepimizin favorisi oldu. Fast food kültürü hakim bir restoran olsa da yemeklerinin lezzeti dışında ilk ve son akşam yemeklerimizin geçtiği yer olmasından sanırım en sevdiğimiz mekan oldu.
Genel olarak baktığımda yanımda 900 Amerikan Doları ve 100 İsviçre Frangı vardı. Hemen hemen tamamını harcadım diyebilirim. Amerika’da yaklaşık 10-15 Dolara bir öğün yemek yiyebilirsiniz. Daha uygun fiyatlı veya daha pahalı alternatifler tabiki vardır. Özellikle ilk hafta yemek ve ulaşıma para ödemedik. Bütün masraflarımız
Başkanımız tarafından karşılandı. Sadece yaptığımız alışverişleri kendimiz karşıladık. Bu tamamen kişiden kişiye değişen bir durum hiçbir şey almadan ve daha uygun fiyatlı şeyler yiyerek de dönebilirsiniz. Ben birkaç ayakkabı ve kıyafet aldım. Mümkün olduğunca Türkiye’de veya başka ülkelerde olmayan mağazalara ve restoranlara gittim, oradan alışveriş yaptım.
Sadece 2. Hafta New York’ta kalacağımız süre için haftalık 34 dolara Metro Card aldık. Normalde tek binişlik biletler 3.75 dolara mal olduğu için haftalık almak daha avantajlı ayrıca Metro ağı çok sayıda sefer sayısı ve güzergahının olmasıyla gerçekten kurtarıcı. Her durakta bilet almak için gişeler var ve insanlar her alanda kredi kartlarını faal şekilde kullanıyorlar. Çoğu yanına nakit para bile almıyor, seyyar satıcılar dışında herkes her ihtiyacını kredi kartıyla ödüyor.
2.HAFTA: NEW YORK
6 kişi New Jersey’den New York’a kiraladığımız eve gittik. Ev beklediğimizden kötüydü çünkü evde sadece biz kalacağımızı zannediyorduk ancak evde ev sahibi dışında başka bir aile daha vardı. Üstelik ev sahibi Lori mutfakta kalıyordu! Bu yüzden hiç mutfağa giremedik, aldığımız malzemeler hep boşa gitti. Sadece benzeri kolay hazırlanabilir şeyleri yaptık. Ben çok farklı şartlarda birçok yerde kaldığım için çok sorun etmedim ama diğer arkadaşların bu duruma alışması birkaç günü buldu.
Hemen her gün Times Meydanı ve Central Park’a gittik. Sürekli Metroyu kullanarak seyahat ettik. Özellikle New York’ta çok daha az yeşil alan olduğu için gördüğümüz her parka gitmeye çalıştık. Gerçekten çok fazla sincap vardı, insanlar çocuklarıyla ve köpekleriyle sürekli oyun oynayıp eğleniyordu.
Bunların dışında Princeton Üniversitesini gördük. Gerçekten çok güzel binaları olan çok köklü bir üniversite. New Jersey’nin tamamında olduğu gibi Princeton da oldukça yeşil. Çoğu insan Jersey’de yaşayıp New York’ta çalışıyor. Sürekli seferler sayesinde ve aldıkları haftalık-aylık biletlerle yaşam oldukça uyguna geliyor.