Merhaba Erasmusgram Ailesi,
Ben Tülin, serbest avukat olarak çalışıyorum ve bu yazıda Erasmus Staj Hareketliliği Programı kapsamında Almanya’nın Frankfurt kentinde ceza hukuku ağırlıklı olarak çalışan bir ofiste yaptığım staj esnasında edindiğim deneyimlerden bahsetmek istiyorum.
Bu deneyimin kronolojik aşamalarına uygun olarak süreci mümkün olduğunca detaylı şekilde ele almak
isterdim ancak yazımızın hacmi gereği genel şablonu sunmakla yetinmem daha uygun olacaktır. Öncelikle şunu belirtmem gerekiyor ki Erasmus Eğitim Programı kapsamında yurt dışında bir üniversitede bir veya birkaç dönem öğrenim görmek öğrenciler tarafından daha çok biliniyor ve uygulanıyor.
Öğrenciler arasında pek bilinmemesi sebebiyle daha az katılım sağlanan staj programıysa genelde ikinci planda kalıyor. Ancak staj programının eğitim programına nazaran birtakım avantajları var ki bunlardan ilki ve belki de en önemlisi, staj programı nedeniyle okulunuz uzamak durumunda değil. Şöyle ki Ulusal Ajans’ın staj programı kapsamında üniversiteniz için belirlediği periyod süresince (genelde minimum 2 ay, maksimum 10 ay civarında) yaz tatili döneminde yurt dışında staj yaptıktan sonra güz döneminde kaldığınız yerden okulunuza devam etme imkânınız var. Tabii staj programının eğitim programına nazaran dezavantajlı olduğu durumlar da mevcut.
Örneğin, eğitim programı kapsamında gittiğiniz üniversitenin yurt, kütüphane, sosyal alanları ve öğrenciler için sağlanan diğer avantajlarından istifade etme imkânınız varken staj programında bu imkân daha kısıtlı. Yine staj programı kapsamında çalışacağınız ofisi bizzat sizin bulmanız gerekiyorken (bazı üniversitelerde Erasmus Koordinatörü öğrenciyle birlikte bu sürece dâhil oluyor ancak bazı üniversitelerde öğrenci tamamen kendi imkânlarıyla bu süreci tamamlıyor) eğitim programı kapsamında üniversitenizin hâlihazırda anlaşmalı olduğu kurumla işlemlerinizi yürüttüğünüz için daha az yorucu bir süreç işliyor. Yani, staj programıyla eğitim programı arasında bir tercih yaparken üniversitenizin Erasmus Koordinatörüyle görüş alışverişinde bulunarak sizin için daha avantajlı olan programı tercih etmeniz en doğrusu olacaktır.
Benim staj programını tercih etmemde etkili olan faktörler, okulu uzatmak istememem ve mevzuatımızda birçok kanunun kaynağı olan Alman hukuk sistemindeki uygulamaları görme arzusu oldu. Sizin de istekleriniz
ve içinde bulunduğunuz koşullar dâhilinde kendinize en uygun programı tercih etmeniz
mutluluk katsayınızı arttıracaktır. ☺
Şimdi biraz da prosedürün işleyişinden bahsetmek gerekirse temel şema, yazılı sınav-sözlü sınav-staj yapacağınız ofis/şirket/kurumu vs. bulma (en can sıkıcı aşama olabilir)-evrak işleri (kabul mektubu ve öğrenim anlaşmasının/learning agreement doldurulması, imzalanması ve teslim süreci, vize işlemleri vb.) ve yolculuk başlasın şeklinde. ☺
Yazılı sınava başvururken öncelikle staj programıyla eğitim programı arasında tercih yapmanız gerekiyor, her ikisine aynı anda başvurmanız mümkün değil. Daha sonraki aşamada yazılı sınav -her iki programa başvuranlara da ortak şekilde- uygulanıyor.
Ardından sözlü sınav yapılıyor ve her iki program kapsamında kontenjan dâhilinde sıralamaya girenler seçilen
öğrenciler oluyor. Bir sonraki aşama olan staj yapacağınız kurumu bulmaksa epey zahmetli olabiliyor. Hukuk sistemlerinin farklı olduğu gerekçesiyle birçok red cevabıyla karşılaşmak mümkün. Üstelik belirlenen süre içerisinde kabul mektubunu temin edememeniz durumunda Erasmus yapma hakkınız da yandığı için özellikle yıpratıcı bir süreç yaşanabilir. Ben de birçok firma ve ofise mail atıp birçok kez reddedildikten sonra üniversiteden bir Hocamın yardımıyla staj yaptığım ofisi bulmuştum. Yine bu süreci Hocamın çok değerli tavsiyeleri doğrultusunda
yönlendirmiştim. Çünkü daha önce yurt dışı tecrübem yoktu ve süreci nasıl yönlendirmem gerektiğinden emin değildim.
Avrupa ülkelerindeki kurumlardan kabul alabilmek için Europass formatında hazırlanmış bir özgeçmiş ve iyi hazırlanmış bir niyet mektubu da önemli konumda.
Katıldığınız sertifika programları, gönüllülük faaliyetleri, İngilizceye ilaveten bildiğiniz yabancı dil veya diller hatta hukuk İngilizcesi bilgisi sizi diğer adaylar arasında öne atabilir. Çünkü ne kadar profesyonel bir görüntü çizerseniz kabul alabilme şansınız o kadar artıyor.
Ancak şunu söylemem gerekir ki Avrupa ülkelerinde okuyan hukukçu adayları lisans aşamasına gelene dek
ikiden fazla yabancı dili öğrenmiş durumda oluyorlar. Biz sadece İngilizce bilerek hatta mesleki İngilizce bilmeden bazı kurumlara başvururken Avrupa ülkelerinde okuyan hukukçu adayları dil konusunda bizim çok ötemizde olduğu için kabul alma konusunda da daha başarılı durumdalar.
Tabii Latin dil ailesinden gelen bir dilin ana dilleri olması ve temel eğitimden üniversiteye gelene kadar aldıkları eğitim esnasında spontane şekilde birden fazla dili akıcı şekilde konuşabilecek seviyeye gelmeleri onları bize nazaran oldukça avantajlı bir konuma getiriyor.
Her şey yolunda gitmişse bavulunuzu hazırlayıp staj yapacağınız ülkeye gittiğinizde sizi çok farklı deneyimler beklediğini söylemem gerekiyor. Farklı bir hukuk disiplinini görmek, oradaki meslektaşlarınızla tanışmak, özellikle mehaz kanunların iktibas edildiği ülkede bulunmak ve oradaki toplum yaşamını gözlemlemek bir hukukçu adayı olarak size çok farklı bakış açısı ve nosyon sağlayacaktır.
Ayrıca staj esnasında edindiğiniz deneyimler, size daha sonraki aşamalarda da farklı kapılar aralayacaktır. Ancak şunu da söylemem gerekiyor ki ilerleyen aşamalar için yaptığınız kariyer planlamasını, içinde olduğunuz ekonomik koşulları ve yurt dışında staj yaparak elde etmeyi umduğunuz getirileri hesaplamak önemli. Örneğin dönünce taşrada işçi avukat olarak çalışmayı düşünüyorsanız yurt dışında staj yapmış olmanız işveren taşra avukatları için genelde bir şey ifade etmeyecektir.
Konuyu biraz daha daraltarak özellikle Almanya’da ceza hukuku üzerine çalışan bir ofiste staj yaparken içinde bulunduğunuz görev tanımı ve sorumlulukların hakkında bilgi vermek gerekirse bu konunun tamamen çalıştığınızın ofise bağlı olduğunu söylemem gerekir.
Örneğin bir arkadaşım staj yaptığı şirkette fotokopi çekme, yazışmaları yapma gibi evrak işleriyle uğraşmıştı, ben daha çok duruşmalar aşamasında aktif olmuştum, diğer bir arkadaşımsa çalıştığı kurumdan izin alarak Avrupa turu yapmıştı. ☺ Yani, çalışma koşulları konusunda bir belirsizlik durumu olabiliyor. Ancak biz oraya uygulayıcı olmaktan ziyade öğrenme ve gözlem yapma amacıyla gidiyoruz. Henüz fakültede öğrenciyken veya yeni mezun
olmuş biri olarak oraya gittiğimizde en çetrefilli işleri halletmemiz beklenmiyor. Bu arada, öğrenme alanını maksimum düzeyde aktif hale getirmek için insanlarla tanışmaktan, konuşmaktan, soru sormaktan imtina etmememiz doğru olacaktır.
Son söz olarak şunu söylemem gerekiyor ki hukuk konusunda dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olan Almanya’da bulunmak, oradaki hukuk eğitimi hakkında bilgi almak, oradaki meslektaşlarımızla tanışmak, toplumsal yaşamı gözlemlemek; mahkemelerin yapısı, iş dağılımı, adil yargılanma hakkı konusundaki titizliği ve avukatla yargının diğer kurucu unsurları olan hâkim ve savcıların fakülte yıllarından kürsüye uzanan mutlak eşitliğini görmek benim açımdan çok değerliydi. Meslek hayatım boyunca beni ileriye taşıyacağını düşündüğüm paha biçilmez tecrübeler edindim ve bunları sizinle paylaşmak istedim. Umarım faydalı olmuştur. ☺
İLGİLENENLER İÇİN ALMANYA’DA HUKUK EĞİTİMİ VE HUKUK MESLEKLERİ
Almanya’da gerek hukuk fakültesine kabul aşaması gerekse de fakülteden mezun olarak hukuk meslekleri olan avukatlık, hâkimlik ve savcılık mesleklerine giriş aşaması Türkiye’deki sistemden oldukça farklı. Temel farklılıklardan biri fakülte sayısı. Türkiye’de 132 hukuk fakültesi bulunurken Almanya’da yaklaşık olarak 40 hukuk fakültesi bulunmaktadır.
Ülkemizdeki hukuk fakülteleri arasında puan ve sıralama bazında derin uçurumlar bulunurken Almanya’daki hukuk fakültelerin tamamı devlet tüzel kişiliğine aittir ve lokasyonu nedeniyle bazı üniversitelerin öğrencilerden daha çok rağbet görmesi dışında belirgin bir kalite farkı görülmemektedir. Bildiğiniz üzere bizde üniversiteye kabul aşamasında merkezi yerleştirme sonuçlarına göre öğrenci kabul edilirken Almanya’daki hukuk fakülteleri lise diploma notu üzerinden değerlendirme yapmaktadır.
Lise eğitimi ise yaklaşık 12 yıllık zaman dilimine yayılır ve buradan mezun olabilmek için lise bitirme sınavlarında başarılı olmak gerekir. Lise bitirme sınavlarının ardından üniversite sınavı yapılmaz, adaylar üniversiteye bireysel olarak başvurur.
Daha çok tercih edilen üniversiteler genelde daha yüksek diploma notu olan öğrencilere kapılarını açarken daha az tercih edilen üniversiteler için tersi durum geçerlidir. Üniversiteden mezun olmak tıp fakültesi, mühendislik fakültesi, eczacılık fakültesi, eğitim fakültesi ve hukuk fakültesi gibi bölümlerde okuyanlar için biraz daha özellik arz eder. Çünkü bu bölümlerden mezun olabilmek için sadece üniversitede yapılan sınavlardan geçerli not almak yetmez. Ayrıcadevlet tarafından yapılan bitirme sınavından (staatsexamen)başarılı olmak gerekir.
Bu sınavlara girme hakkı da ayrıca sınırlandırılarak belli bir sürede devlet sınavında başarılı olamayanların doktorluk, mühendislik, eczacılık, öğretmenlik ve hukuk meslekleriyle iştigal etmesinin önüne geçilmiştir. Kısıtlı sayıda katılma hakkı sağlanan devlet sınavından başarı sağlanamaması halinde adayların bir daha mesleğe kabulü mümkün değildir. Bu sürecin adaya dönüşü ise boşa giden üniversite yıllarından ibarettir.
Hukuk fakültesindeki ders sayısı ve içeriğinin ağırlığı bazında karşılaştırma yaptığımız zamansa Türkiye’deki hukuk fakültelerinin daha baskın olduğu görülmektedir. Almanya’da hukuk fakültelerinde Türkiye’ye nazaran daha az ders okutulmakta, daha az sınav yapılmaktadır ve orada sınavlar dönemlik sisteme göre değil, senelik sisteme göre
yapılmaktadır. Ancak bu süreç, mesleğe kabul edilmek anlamına gelen devlet sınavına nazaran tabii ki daha az yıpratıcıdır.
Devlet sınavı prosedürü, adayın Adalet Bakanlığına sınava katılmak amacıyla yaptığı başvuru üzerine başlar. Başvuru prosedürünün ardından yaklaşık olarak bir sene sınava hazırlanma aşaması bulunur. Sınavın içeriğine ilişkin bilgim yok ancak bana sınavın altı saat süresince devam ettiği ve ağır bir sınav olduğu söylenmişti. Bu sınavın ardından adaylar, ödev hazırlar ve daha sonra sözlü sınava alınırlar.
Sözlü sınav alelade bir sınav değildir, adayın yeterliliğini ölçmek amacıyla adaya zorlayıcı sorular sorulur. Adayların yazılı sınavda veya sözlü sınav aşamasında baraj altında kalması durumunda tekrar devlet sınavına girme hakkı sadece bir kereye mahsus olarak varlığını korur. Ancak adayın ikinci devlet sınavında da başarısız olması durumunda artık hukuk meslekleriyle iştigal etme imkânı kesinlikle kalmaz. Bu zaman zarfında 23-24 yaşlarına gelmiş ve yıllarını hukuk fakültesinde harcamış olan adaya kapılar tamamen kapanır.
Adaylar, devlet sınavını başarı ile tamamlamasının ardındansa stajyer hukukçu olarak Bakanlığa başvurur. Burada, avukat, hâkim ve savcı adayları ortak bir eğitim sürecinden geçer. Tüm adaylara devlet tarafından eşit miktarda maaş ödenir. Bizde ise 1 yıl süren avukatlık stajı esnasında stajyer avukatların hiçbir mali ve sosyal güvencesi bulunmazken stajyer hâkim ve savcılar yaklaşık 1.5 yıl süren adaylık süreçleri esnasında yaklaşık 7000 TL
maaş alır. Ayrıca, stajyer avukatların eğitimi bağlı bulundukları barolar ile Türkiye Barolar Birliği tarafından organize edilirken stajyer hâkim ve savcıların eğitimi bizzat Adalet Bakanlığı tarafından organize edilir. Almanya’da birebir aynı eğitim sürecinden geçerek mesleğini eline alan, adaylık süresince eşit mali ve sosyal haklara sahip olan avukat, hâkim ve savcı adaylarının staj süresi 24 aydır.
Bu süreçte çeşitli kademelerde görev yapan adaylar, bu sürecin sonunda yeniden devlet sınavına girer ve bu sınavda başarısız olmaları halinde artık 27-28 yaşına gelmiş olan adaylara hukuk meslekleri kapısı kapanır. Adayın staj eğitimi sonunda katıldığı devlet sınavından başarılı olması halindeyse kendi isteği doğrultusunda avukatlık, hâkimlik veya savcılık mesleklerinden birini iştigal etmek üzere Baroya veya Bakanlığa başvurur.
Görülebileceği gibi Almanya’da sistem, bizim hukuk sistemimize nazaran çok farklı şekilde ilerliyor. Aynı eğitim sürecinden geçerek aynı aşamaları atlatan ve sonunda yargının üç kurucu unsurunu oluşturan avukat, hâkim ve savcılar birbirleriyle karşılıklı saygı ve nezaket çerçevesinde anlaşmayı başarabiliyor. Toplum nezdinde de hâkim ve savcıların avukatlardan daha bilgili ve saygın olduğu konusunda yaygın ve yanlış bir kanaat bulunmuyor. Alman
adliyelerinde bizde olduğu gibi hâkim ve savcılara özel yemekhane, onlara özel giriş kapısı, onlara özel asansör gibi komik mekânlar da bulunmuyor. Eğitim süresince gözetilen mutlak eşitlik nedeniyle hâkim ve savcılar, avukatlara kendilerinin hiyerarşik astı gibi davranmıyor, davranamıyor. Nitekim avukatlar da kendi değerinin ve öneminin farkında ve söz konusu savunma hakkıysa hâkim veya savcının çalımlarına asla pabuç bırakmıyorlar. Daha da önemlisi, asla karar makamı olan hâkim veya iddia makamı olan savcıya karşı “Efendim” şeklinde hitap
etmiyorlar.
Savcılık kurumunun iddia makamı, avukatlık kurumunun savunma makamı ve hâkimin de karar makamını temsil ettiğinin ayrımında olarak ego savaşlarına girmektense mesleklerini en iyi şekilde yapmaya çalışıyorlar. Bizde çokça abartılan ve mahkeme salonlarında hâkim kürsüsünün yanına konumlandırılan savcı kürsüsü, Alman mahkemelerinde avukat kürsüsüyle eşit seviyede ve karşılıklı olacak şekilde konumlandırılmış durumda.
Yinelemek istiyorum ki iddia, savunma ve karar makamları mutlak eşit konumda. Duruşmalara katıldığınız zaman bu eşitliği çok net şekilde anlıyorsunuz zaten. Yargının tüm kurucu unsurları işini yaparken gerekirse sesini yükseltiyor -ki bu sık sık rastlanan bir durum- ancak bu olay daha sonraki aşamalar için birbirlerine kin duymalarına sebep olmuyor, cübbeler çıkarıldıktan sonra herkes olağan şekilde ilişkilerini sürdürüyor. Yinelemek istiyorum ki ego savaşları verilmiyor.
Duruşma saati 9 ise mahkeme heyeti gerçekten saat 9’da duruşmayı açmak üzere mahkemeye geliyor, taraflar saatlerce hâkimi veya heyeti beklemek zorunda kalmıyor. Orada görev yapan yargı unsurları bizde olduğu gibi şatafatlı cübbeler de giymiyor, görkemli adliyelerde de görev yapmıyor. Öyle ki binalar eski olduğu için bazı mahkemelerde duruşma salonunda klima bile bulunmuyor. Kıssadan hisse Alman hukuk sisteminin özü, donanımlı, işini iyi yapan ve mutlak eşit konumda bulunan hukukçular yetiştirme üzerine kurulu.
Adliyede sürüp giden ego savaşları, protokol kuralları, “ben başımdan atayım da yanlış bir şey yaptıysam üst mahkeme zaten bozar” anlayışı yok. Avukatlar da hâkimler de savcılar da sadece işini iyi yapmak için gayret ediyor. Umarım bizde de bir gün aynı bakış açısı ve nosyon herkesçe kabul görür diyerek yazımı sonlandırıyorum. Umarım faydalı olmuştur. ☺
İLGİLENENLER İÇİN HUKUK İNGİLİZCESİ NASIL ÖĞRENİLİR?
İlk ve en önemli şart, genel İngilizce ile akademik İngilizce düzeyinin iyi olmasıdır. Genel İngilizcenin üzerine akademik İngilizce ve onun da üzerine hukuk İngilizcesi koyulmalıdır. Nasıl ki Türkçe hukuk terminolojisi bilmeyen biri için ibra, cebr-i icra, re’sen harekete geçme, teksif ilkesi vb. ifadeler anlamsızsa hukuk İngilizcesi bilmeyen biri için de bu kavramların karşılığını bilmek ve bu kavramları doğru kullanmak fikrimce zordur. İngilizce temeli çok iyi olduğu için Hukuk İngilizcesi öğrenmeye gerek duymadığını söyleyen insanlarla da tanıştım ama ben üniversitede öğrendiğim, daha öncesinden iyi bir temelim olmadığı için ayrıca legal terminoloji öğrenme gereği duydum. Ancak dil yeterliliğinizin bunu gerektirmediğini düşünüyorsanız nihai karar sizindir. Aksi düşüncedeyseniz hukuk İngilizcesini geliştirebilmek için yapılması gereken en önemli şey fikrimce okumaktır. Mehaz yasaların İngilizce metinlerini, yabancı dilde yazılmışmakaleleri ve özel olarak legal terminoloji üzerine yazılmış kitapları okumak gerçekten etkilioluyor.
Bunun dışında verebileceğim fazla bir tavsiye yok çünkü ben de bu yöntemleri biraz el yordamıyla keşfettim. Ancak şu üç kitabı okumanızı ve bireysel öğrenme şekliniz her neyse ona uygun şekilde çalışma metotları geliştirmenizi tavsiye ederek yazımı bitiriyorum.
1) Gordon W. Brown/Member of the Massachusetts and Federal Bars-Legal Terminology
2) Introduction to Turkish Business Law-Prof. Dr. Ali Cem Budak,Dr. Mustafa Okan Yağcı.
3) legal English with 14 Lectures and Practical Tips-Prof. Dr. Yusuf Ahmet Çalışkan, Av. Ahmet Dülger.